Kayseri ili, Melikgazi ilçesi, Gesi Kasabası, Kayabağ Mahallesinde bulunmaktadır
Doğu-batı doğrultuda inşa edilmiş olan kilise, üç nefli bir plâna sahip olup, batısında beş gözlü ve iki katlı olarak düzenlenmiş bir narteks bulunmaktadır. Narteks revaklarını oluşturan kemerler, bodur tutulmuş taştan ayaklara oturmaktadır ve tüm narteksin üzeri beşik tonozla örtülmüştür. Narteksin güney ve kuzey cephesi de iki kemerli bir revak düzenine sahiptir. Narteksin batı cephesinde üstte ortadaki elips, yanlardaki dikdörtgen biçimli üç pencere açıklığı görülmektedir. Bu pencerelerin üzerinde de küçük pencereler yer almaktadır. Kiliseye batı, kuzey ve güney cepheye açılmış kapılardan girilmektedir. Batı cephedeki kapı daha anıtsal özellikte olup, güney cephede doğu ve batı uçta iki kapı bulunmaktadır.
Güney cephede altlı üstlü üç pencere açıklığı görülmektedir. Pencerelerin üst kısımları silmeli bir lentoyla hareketlendirilmiştir. Doğu ucundaki kapının üzerinde de bir pencere vardır. Kuzey cephede üstte dört, altta üç pencere açıklığı gözlenmektedir.
Kiliseye ana giriş kapısının iki yanında birer pencere bulunmaktadır. Üç nefli olarak düzenlenen kilisenin orta nefi diğerlerinden daha geniş plânlanmış ve ortasına bugün yıkılmış olan bir kubbe yapılmıştır. Nefler dörderden iki sıra halinde toplam sekiz taş sütunlara atılmış yuvarlak kemerlerle birbirinden ayrılırlar. Sütunlar dikdörtgen biçimli yığma taş kaidelere oturmaktadır. Her üç nefte beşik tonozla örtülüyken, orta nefin ortasına, pandantifle geçilmiş bir kubbe inşa edilmiştir. Batı cephedeki iki sütun narteks duvarının içinde kalmıştır. Doğu hariç diğer cepheleri iç mekanda üç yön den dolanan galeri katı dikkati çeker. Yapının ana apsisinde iki, yan apsislerinde birer pencere açıklığı bulunmaktadır. Kilisenin kubbe pandantiflerinde İncil yazarlarının betimlemeleri görülürken, kubbenin güney ve kuzey duvarlarında da hıristiyan ikonografisiyle ilgili tasvirler dikkati çeker. Ana apsis kemerinin yukarısındaki duvar yüzeyine baş melekler Cebrail ve Mikail anıtsal ölçülerde resmedilmişlerdir. Yan galerilerin doğu uçlarında da yine Hıristiyan ikonografisinden resimler görülür. Ana apsis nişinin yüzeyinde de muhtemelen Kutsal Ruh betimlemesi vardı. Bu freskolardan güney nefin doğu duvarındaki örnekte 1849 tarihi okunabilmektedir. Ayrıca resimlerin altlarında kitabeler de bulunmaktaymış ancak üzerleri kireçle kapatılmaya çalışılmıştır. Kilisenin içinde okunamamış Rumca bir kitabe yer almaktadır.
Süslemesi : Yapıdaki bezemeler daha çok fresko olarak sıva üzerine yapılmış ve Hıristiyan ikonografisinden alınmış konulardır.
Kitabesi : Yapının kitabesi yerinden çalınmıştır. Ancak freskolardan birinin yanında 1849 tarihi vardır.
Tarihlendirme : Kilisenin 3. Selim zamanında onarıldığı, 1835 yılında da rus elçiliğinin gönderdiği parayla yeniden inşa edildiği bazı yayınlarda belirtilir. İçerdeki freskoların birinin yanında görüllen 1849 yılı bezemelerin yapıldığı tarih olmalıdır.
1835 yılında bölgeyi ziyaret eden İngiliz jeolog ve seyyah William John Hamilton, bu köyde yer alan bir manastır ve kilisenin, ‘Yanartaş Kasabası’ olarak anlattığı Kayabağ’ın önemli yapıları arasında yer aldığını belirtir (Hamilton, 1842: 264). Hamilton ve sonraki gezgin ve araştırmacıların yazıları ve mekân düzenlemesi, yapının söz konusu manastırın kilisesi olduğuna işaret etmektedir. (Naumann, 1893: 14)
Levidis, buranın 1750’de kadınlar manastırına dönüştürüldüğünü, yeni araziler alınarak genişletildiğini ve 1826’da kilisenin karşısına papaz evi inşa edildiğini yazar; ayrıca, 1835’te bir fermanla okul ve şapel eklendiğini belirtir. (1904: 139)
Yanartaş adının kökenine dair çeşitli yorumlar vardır. Kimi yazarlara göre, Konstantin’in annesi Helena, kilisenin bir duvarında, yüksek bir noktada bulunan, ‘lapis specularis’ türü, değerli bir taşı, kilisenin inşa edildiği yerde bulmuştur (Hamilton, 1842: 264). Lapis specularis, cam üretiminde günümüz teknolojisinin olmadığı dönemlerde, pencere açıklıklarında kullanılan bir taştır. 19. yüzyılda cam üretimi bilindiğinden, kilisenin aktif olduğu dönemde yapıda bu tip bir taşın var olması, devşirme bir taş olduğunu düşündürmektedir. Kilisenin doğu cephesinde apsisin üzerine rastlayan, iki yanında Mikael ve Gabriel’in temsil edildiği oval bir boşluk vardır; bu boşluk, –günümüze ulaşmamış olan– söz konusu taşın yeri olabilir. Cuinet ise, bu taşın kubbede yer aldığını ve yakınlarda bulunan, yıkılmış başka bir manastırdan getirilmiş, kızıl renkli ‘kornalin’ taşı olabileceğini öne sürer. (1890: 318-319)
Helena’nın adı pek çok gezginin yazısında geçer. Helena, Konstantinopolis’ten Kudüs’e giderken Kayabağ’da konakladığında, rüyasında melek Gabriel’i (Naumann, 1893: 14) veya Mikael’i görmüştür (Levidis, 1899: 87) ve bu melek ondan, meleğin onuruna burada yeni bir kilise yapmasını istemiştir. Köyün eski adı olan Darsiyak, başmelek anlamına gelen ‘Taksiarhis’ kelimesinin bozulmuş halidir; bu da, başmelekler Gabriel ve Mikael’in, manastırın kilisesi ve adıyla ilişkisini açıklamaktadır.
Cuinet, yapının 1835 depremi nedeniyle yıkılan kilisenin yerine inşa edilmiş olduğunu yazar (1892: 318-319). Yapıda, diakonikonun galeri seviyesindeki duvarında, 1842 ya da 1849 tarihi okunmaktadır (el yazısı olan son hanenin ‘2’ mi yoksa ‘9’ mu olduğu tam olarak anlaşılmamaktadır). Ekin, naosun zemininde yıkıntılar arasında bulunan bir kitabede 8 Şubat 1871 tarihini tespit etmiş, ancak kitabedeki diğer yazılar silikleşmiş olduğundan, içeriğini okuyamamıştır. (2005: 51)