Molu Rum Okulu

Tarihsel bilgi

İnşasına dair herhangi bir bilgi bulunmayan okulun adı, yalnızca tek bir kaynakta, İstanbul Rum Edebiyat Cemiyeti tarafından yayımlanan derginin 1871-1872 tarihli altıncı cildinde yer alan ‘Eğitim Komisyonunun Taşradaki Eğitim Kurumlarının Mevcut Durumlarına Dair Raporu’ başlıkla makalede geçer. Dolayısıyla okulun, dinî aidiyetlerine bakılmaksızın tüm vatandaşların eşitliğini öngören Hatt-ı Şerif’in yayımlanmasından sonra, 1840 ile 1870 yılları arasındaki bir tarihte inşa edilmiş olduğunu varsayabiliriz.

Plan analizi

Okulun inşasında, 19. yüzyılda kamu binalarında kullanılan neoklasik üslubun, köyün küçük Rum toplumunun sınırlı ihtiyaçlarına uyarlandığı görülmektedir.

İki katlı, dikdörtgen, uzun bir yapı olan okulun kuzeydoğu tarafında, zemin kata bitişik, tek katlı, dikdörtgen, ‘L’ planlı, muhtemelen mutfak olarak kullanılmış bir müştemilat vardır. Ana yapıda mekân, sade, 19. yüzyıl yapılarının standart tipolojisine uygun bir şekilde düzenlenmiştir.

Üst kat, doğu-batı ekseninde yerleştirilmiş bir duvarla, biri kuzey, diğeri güney tarafında olmak üzere iki kanada ayrılmıştır. Bu iki mekânın arasında, iki taraftaki odalara geçişi sağlayan, yarı açık alan bulunur. Zemin kat da benzer şekilde düzenlenmiştir; ancak burada, kuzey-güney ekseninde, kuzey kanadını doğu ve batı taraflarında iki küçük bölmeye ayıran bir iç duvar daha bulunmaktadır. Bu bölmeler, muhtemelen ofis ve yedek alan olarak kullanılıyordu. Ancak söz konusu alana ulaşmak mümkün olmadığından bu bilgi teyit edilememiştir.

Yapının güney cephesinde, binaya paralel olarak dışarıdan üst kata çıkan merdivenler yer almakta; kuzey cephesinde, yapıya dik olarak, kısmen entegre edilmiş, müştemilattan doğrudan ana yapının üst katına uzanan bir merdiven daha bulunmaktadır. Zemin kata kuzey cephede yan yana duran iki kapıdan girilebilmekte, üst kata ise güney cephesindeki merdivenle çıkılmaktadır. Yapının iki katta da iki kanada bölünmüş olması, özgün plan şemasına sonradan yapılmış bir müdahale değilse, mekân düzenlemesinin, okulun kız ve erkek öğrencileri için ayrı bölümler oluşturacak şekilde yapılmış olmasına bağlanabilir.

İnşa tekniği ve malzemeler

Okulun inşasında 19. yüzyılın tipik teknikleri kullanılmıştır. Ana strüktürü kesme taş yığma duvarlar ile ahşap kirişler oluşturur; yer yer metal öğelerle ve zemin katta taş sütunlarla güçlendirme yapılmıştır. Döşemeler, tavan ve iç mekândaki bazı bölmeler ahşaptan yapılmıştır. Metal kenetler yalnızca üst katın kuzey tarafında bulunan yarı açık
alandaki kemerleri birbirine bağlamak için kullanılmıştır.

İç mekân

Yapının içine girmek mümkün olmadığından, iç mekânlara ilişkin olarak, ancak dışarıdan gözlemlerle elde edilen, sınırlı bilgi mevcuttur. Bu nedenle, yapının zaman içinde uğramış olabileceği dönüşüm ve değişimleri tespit etmek güçtür.

Üst katta halen mevcut olan renk izlerinden, iç mekânda duvarların sıvalı ve boyalı olduğu anlaşılmaktadır. Görünür durumdaki süsleme öğeleri, üst katın tavanında, kalp şekilli küçük açıklıkları olan birkaç alçı rozetten ibarettir. Dış duvarlardaki pencerelere ek olarak, merkezî alan ile yan odalar arasında bulunan iç duvarlardaki kapılar ve dikdörtgen pencereler, dışarıdaki pencerelerle simetrik, doğrusal bir şekilde düzenlenmiştir.

Dış cephelerde ve yarı açık alanda çok sayıda pencere olması, yapının okul işlevinin gerektirdiği şekilde, içeri bol güneş ışığı girmesine olanak sağlamaktadır.

Dış mekân

Neoklasik üsluba has özelliklerin biraz sadeleştirilerek kullanıldığı cephelerde ritmik tekrarlar, eksenel bir yapı, kuzey-güney ve doğu-batı doğrultularında simetrik uygulamalar göze çarpar. Ancak, yapıda bir asimetri de mevcuttur: Ek binadan merkez binaya çıkan iç merdivenin plana dâhil edilebilmesi için, kuzey cephede bulunan kemerlerin yerleri hacmin merkezine doğru birazcık değiştirilmiştir. Bugün batı kanadından büyük görünen doğu kanadının, binanın özgün durumunda böyle olup olmadığını netleştirmek için de bir kazı araştırması gerekmektedir. Ayrıca, binanın bu kısmının birçok müdahaleye ve değişikliğe maruz kaldığı varsayılmaktadır. Doğu kanadının üst katında kullanılan malzemeler, bu kısmın sonradan tekrar inşa edildiğini düşündürmektedir.

Batı cephesindeki pencereler, sabit oranlarla ve zemin kat ile üst kat arasında var olan bir paralellikle ritmik bir tekrar gösterirken, kuzey cephesindeki merkezî kütlede zemin kat pencereleri de üst kattaki kemerlerle paralellik göstermektedir. Batı cephesinde daha çok pencere vardır ve bunlar simetrik düzenlenmemiştir.

Yapının dış cephesinin süslemeleri sadedir; yalnızca, çatının profilli silmesinde, bu silmenin hemen altında kalan, kalp şeklindeki küçük açıklıklarda, kuzey cephesindeki sütunların ve pilastıerlerin başlıklarında ve merkezî kütlenin geniş açıklıklarının üstündeki kemerlerin farklı renkte kilit taşlarında süsleme vardır. Yine de, süslemeler cepheleri uyumlu bir şekilde tamamlamakta, aşırıya kaçmadan yapının özelliklerini vurgulamakta, binadaki anıtsallığı ve zarafeti açığa çıkaran kemerlerle yapıyı zenginleştirmektedir.

Cephe düzenlemesine bakıldığında, yapının kat silmeleri ve çatı saçağı ile dikeyde giriş katı, üst kat ve çatıdan oluşan üçlü bir komposizyonla ayrı parçalara bölündüğü görülür. Ancak çatı günümüze ulaşmadığıdan, oranlarını net olarak belirlemek zordur. Kaldı ki, çıkıntı yapan çatı saçağındaki taş işçiliği, bu kısmın sonradan yapılmış olabileceğini düşündürmektedir. Sofanın olduğu orta akstaki bölüm yanlardan daha yüksekte bitmekte, bu da kuzey ve güney cephe merkezine düşeyde bir hareket katmaktadır.

Yapının dışından yapılan gözlemler, bu alanda okuldan önce başka bir yapının var olduğuna işaret eden herhangi bir ize rastlanmamıştır. Ancak yapı, özgün planını daha da tanınmaz hale getirmiş olabilecek müdahalelere uğramıştır.

One comment

  1. Molu, Kayseri’ye 19 km uzaklıkta, şehrin kuzeybatı kısmında yer alan, küçük bir köydür. Kuruluşuna dair herhangi bir bilgi mevcut değildir; bölgeyle ilgili çalışmalarda ve kaynaklarda adı az geçmektedir. Merkezden uzakta, izole bir bölgede, bir tepenin eteğine, dere kenarına kurulmuş olan köy, suyunun bolluğundan ve zengin olmasından dolayı, sakinleri tarafından ‘Küçük Mısır’ olarak da anılıyordu.

    1871-1872 yılı kaynaklarına göre köyde 15 Hıristiyan (Rum) aile bulunuyordu (Elinikos Filologikos Silogos, 1871-1872: 201). 1899’da ise köyün 500 sakininden yalnızca 50 kadarını Türkçe konuşan Rumlardan oluşturuyordu (Sarantidu, 1899: 120). Köyde bir Rum okulu (pedagogio) (Elinikos Filologikos Silogos, 1871-1872: 201) ile, papazı olmayan -ve bugüne ulaşamayan- bir kilise vardı. Köyün Rum sakinleri, cehri (kırmızı boya elde edilen bir bitki) tarımıyla veya ‘arayıcılık’ yaparak, yani çöplüklerden, toprak yığınlarından ve yanmış evlerden topladıkları değerli veya yarı değerli metal eşyaları veya takıları eritip satarak geçiniyordu.

    Sözlü tanıklıklara göre, Molu’nun Rum sakinleri 19. yüzyıl sonlarında başka köylere, Kayseri’ye, İncesu’ya, hatta İstanbul’a göç edip yerleşmiştir. İncesu’ya o kadar çok Molulu taşınmıştır ki, burada bir Molulu mahallesi kurulmuştur. Köyden iki-üç erkek de Endürlük’e yerleşip kendi ailelerini kurmuş, bu sülale sonraları ‘Molulu’ adını almıştır. (Renieri, 1993:24)

    Sözlü tanıklıklara göre, Molu’nun Rum Ortodoks sakinlerinin köyü terk etmelerinin nedeni, büyük ölçüde, bölgede yaşayan Türklerden gördükleri baskı ve daha iç bölgelerde başka Hıristiyan yerleşim yerlerinin olmamasıydı. O dönemde sadece bir ağanın, köyün Hıristiyan sakinlerine yardım ettiği ve dostluk gösterdiği; Hıristiyanların 1924 yılında köyden ayrılırken, Meryem Ana’ya adanmış olan kiliseyi, depo olarak kullanması ve kesinlikle ahır yapmaması koşuluyla, bu kişiye bıraktıkları anlatılmaktadır.

Bir yanıt yazın